19 Haziran 2009 Cuma

1.GÜN ANTAKYA (HATAY)








































Cuma akşamı İstanbul'dan hareket ettik. İznik, Bursa, Ankara ve Adana'dan da diğer yolcuları aldıktan sonra ilk olarak Hatay (Antakya) şehrine ulaştık. Hava sıcak ama nem olmadığı için bulantıcı değildi. Antakya daracık sokaklarıyla ve evleriyle eski dokusunu halen muhafaza ediyor. Büyük şehirler gibi fazla değişime uğramamış şehirlerimizden. Gece yolculuğundan dolayı yorgunluk vardı ama gezdikçe o yorgunluktan eser kalmadı. Taaaaki otele gidene kadar :)

İlk durağımız dünyanın ilk mağara kilisesi St. Pierre Kilisesi.
Saint Pierre Kilisesi Stauris dağının (Haç dağı) batısında kayalara oyulmuş 13m derinliğinde, 9,5m genişliğinde, ve 7m yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya'daki ilk Hıristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hıristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilir.




















İncil'in 'Resullerin İşleri' (11:25-27) bölümünde Barnabas'ın Tarsus'a giderek Pavlos'u Antakya'ya getirdiği, Antakya'da bir yıl birlikte çalışarak Hıristiyanlığı yaydıkları ve bu dine inananlara 'Hıristiyan' adının verilmesinin Antakya'da gerçekleştiği bilinmektedir. Bu bilgilere ek olarak Pavlos'un Galatyalılara yazdığı mektupta (Galatyalılara 3:11-21) Antakya'ya gelen Petrus ile Hıristiyanlığın o günkü durumunu tartıştığını belirtmektedir. Hıristiyan geleneği Petrus'u Antakya Kilisesi'nin kurucusu ve burada oluşan Hıristiyan topluluğun ilk başpapazı olarak kabul etmiştir.

Kilisenin erken döneminden günümüze sadece taban mozağinin parçaları ve sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır. Dağa açılan tüneli bir zamanlar burada toplanan Hıristiyanların baskınlar sırasında kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Kayalardan sızarak yalakta toplanan su vaftiz için kullanılmıştır. Son yıllara kadar ziyaretçilerin şifalı kabul ederek içtikleri, hastalara götürdükleri bu su sızıntısı depremler nedeniyle azalmıştır.

Kilisenin ortasındaki taş sunağın üstünde eskiden 21 Şubat tarihinde Antakya'da kutlanan Saint Pierre Kürsüsü Bayramı için yerleştirilen taştan bir kürsü vardır. Sunağın üzerindeki mermer Saint Pierre heykeli 1932 yılında yerleştirilmiştir. 1098 yılında Antakya'yı ele geçiren haçlılar kiliseyi birkaç metre daha uzatıp iki kemerle ön cepheye bağlamışlardır. Bu cephe 1863 yılında, Papa IX. Pius'un isteğiyle restore işlerine girişen Kapuçin rahipleri tarafından yeniden yapılmıştır. Restorasyona III. Napolyon da katkıda bulunmuştur. Kilise girişinin solunda duran kalıntılar bir zamanlar ön cephenin önünde bulunan revaktan geriye kalmıştır.

Bahçenin birkaç yüzyıl mezarlık olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kilisenin iç kısmında da özellikle sunağın çevresinde de mezarlar bulunmuştur. Günümüzde bir müze olan kilisede Valiliğin izniyle Müze Müdürlüğü denetiminde ayin yapılabilmektedir.kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki















Kiliseyi gezdikten sonra öğlen yemeğimizi yemek için güzel manzarası olan Defne’ye (Harbiye) gittik. Antakya’nın Künefesi meşhurmuş. Yemekten sonra künefemizi de yedikten sonra şelalelerin olduğu yerde çayımızı içtik ve tekrar yola koyulduk. (Künefe harikaydı arkadaşlar)















İkinci durağımız Dünyanın ikinci büyük Mozaik Müzesi oluyor. O kadar güzel mozaikler vardı ki. Anlatılmaz görülmesi lazım. İşte resimleri… Hepsi el yapımı daha önceden çizilip ona göre yapılmamış. Renkli taşlar kullanılarak yapılmış. Tek kelimeyle muhteşemdi.














Antakya Mozaik Müzesi, sergilenen mozaiklerin büyüklüğü, sayısı ve kalitesi açısından dünyanın en zengin ikinci mozaik müzesi sayılıyor. Mozaikler Greek, Roma ve Bizans dönemine ait. Samandağı, Harbiye ve Antakya’da bulunan hamam, kilise ve evlerin tabanlarını süslemiş mozaiklerin çoğunda mitolojik konular işlenmiş. Bu mozaikler paneller halinde sergileniyor.M.Ö. 4 binden itibaren zamanımıza kadar her devrim çeşitli kültür ve tarihi vesikalarını bünyesinde toplayan Hatay’da ilk kez 1932 yıllarında ilmi kazılara başlanmıştır. Çalışmaların henüz ilk dönemlerinde çok önemli tarihi eserlere rastlanılmış. Fransız idaresi döneminde bütün tarihi eserlerin Antakya’da toplanarak bir müze kurulmasına karar verilmiştir. Ogünün modern müzecilik anlayışına uygun olarak hazarlanan bir plan doğrultusunda 1934 yılında yapımına başlanmıştır. Binanın en büyük özelliği çıkan esere göre planın hazırlanmış olmasıdır. Müzenin inşaatı 1939 yılında tamamlanmıştır. Müzede bulunan eserler üç ayrı ilmi heyetin çalışmaları sonucunda oluşturulmuştur.Hatay’ın anavatana katılmasıyla müze binası tamamlanmış, elde edilen eserlerde depo edilmiş bulunuyordu. Eserlerin düzenlenmesi sonrasında 1948’de Hatay’ın kurtuluş bayramında ziyarete açılmıştır. O dönemde eserlerin çokluğu nedeniyle müzenin genişletilmesi düşünüldü.Antakya’da yaşanan zenginlik ve ihtişamın dönemini simgeleyen en güzel eserlereşi bulunmaz Antakya mozaikleridir .





























MOZAİKLERİN SIRRI
Antakya, Büyük İskender’in generallerinden Babil Satrabı Selevcos tarafından kurulmuştur. Kısa zamanda gelişen Antakya Roma’nın bir eyaleti olarak imparatorluğa katıldı. Eski adıyla Antioch kenti, M.Ö. 42’de Roma ile İskenderiye’den sonra dünyanın üçüncü büyük kenti oldu. Tamamen surlar içine alınan kent, idari bir merkezden ziyade bölgenin ilim, din ve ticari merkezi haline geldi.Ünlülerin kaldığı Dafne (Harbiye) Diana mabedi ve tabii güzelliğiyle ün yapmış, tüm güzellikleri yanında devrin en güzel mimari özelliklerini veren saray ve özel malikanelerle süslenmiştir. Dünyanın dört bir yanından gelen zengin kişiler en güzel günlerini burada geçirirlerdi. İşte bu dönemde yapılan binaların tabanlarını mozaik ile süsleme bir adet haline geldi. Böylece dünyanın en ünlü sanatkarları burada toplandı ve birbirinden güzel şaheserler verdi. O devirlerde olduğu gibi Hatay mozaikleri dünyada haklı bir üne kavuşmuştur.Bir yandan şehir birbirinden güzel sanat eserleriyle süslenirken, diğer yandan kozmopolit halk gelerek dini ayrım ve siyasi ayrımlar yüzünden çeşitli kanlı olaylara sahne oluyordu. Bunların yanında 2 büyük yangın ve altı deprem şehri sekiz defa büyük felaketlere sürükledi. Bu arada çıkan veba hastalığı halkın büyük bir kısmının ölümüne neden oldu. Bu devirde Hatay’da 750 bin kişinin yaşadığı söylenmektedir. 71 yılındaki yangında şehirdeki kütüphane, dini yapılar ve birçok ev tamamen yandı. İmparator Trajan şehri yeninden imar etti. Halen onun ismiyle anılan Harbiye Antakya arası su yolu onun zamanında yapılmıştır. kaynak: www.hasseyahatdergisi.com



















Müzeyi gezdikten sonra Antakya’da kısa bir şehir gezsisi yaptık. Uzun çarşısını gezdik. Uzun çarşı’da yiyecek, giyecek A’dan Z’ye her şey var. Şehrin ortasından Asi Nehri akıyor.
Gerçi nehir’de su çok azdı. Nedenini anlayamamıştım. Pek hoş durmuyordu. Ama rehberimiz daha sonra açıkladı. Kışım yağmurlar yağdığı zaman nehir neredeyse yola kadar taşıyormuş. Adına yaraşır bir şekil alıyormuş...

Orontes olarak da adlandırılan Asi Nehri Lübnan Bekaa Vadisi'nin doğu kısmından doğar ve Türkiye Hatay ilinden Akdeniz'e dökülür. Asi Nehri'nin toplam uzunluğu 450 km olup, nehrin büyük bölümü Suriye toprakları içinde bulunmaktadır.
Antakya ile Akdeniz'e doğal su yolu bağlanmış olan Asi Nehri'nin ortalama su debisi 30 m³/sn dir. Not!!!Asi Nehri sanıldığı gibi ters akmaz.Asi Nehri'nin aktığı yerlerin eğiminden kuzeyden güneye akmak yerine güneyden kuzeye doğru akar. kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki
Saat 19:00 civarında da otelimizdeydik. Akşam yemeğimizde tepsi kebabı vardı. İlk defa yedim ve çok güzeldi. Turun en güzel tarafıda yediğimiz yemeklerdi. Dün gecenin yorgunluğunu atmaya hazırdım artık. Yarın uzun bir gün olucaktı…

6 yorum:

tatlilar gülcandan dedi ki...

Hattershemdan kucak dolusu sevgiler blogunuz da tariflerinizde harika .Cilek soslu irmik tatlisi tam benlik .Ellerinize saglik.

Primarima dedi ki...

Yaaa çok güzel anlatmıssın fotolarda cabası...gitmek görmek isterdim.Ama en cok künefede takıldım ben:)))

renklipastalar dedi ki...

Ayrıntısıyla çok güzel anlatmışsın. Bende yıllar önce antakyaya gitmiştim. Kiliseyi ve çarşıyı gezdim. Bende künefe ve tepsi kebabı yemiştim. Gerçekten çok güzeldi. O günlere gittim birden. Türkiyemizin heryeri birbirinden güzel. Antakya da bir başka güzel gerçektende. Yani kültür açısından. Birçok yabancı millet bir arada yaşıyor orada.

ARZU - ENGÜZELTATLAR dedi ki...

Gerçekten öyle farklı soydan bir çok inan uyum içinde bir arada yaşıyor...

Betül KAVAL dedi ki...

bende çok severim kültür turlarını. kağan büyüdüğünde artık tekrardan başlıycaz biz de bu tür turlara.

çok güzel anlatmışsın canım.

sevgiler

Adsız dedi ki...

hello


just registered and put on my todo list


hopefully this is just what im looking for looks like i have a lot to read.