25 Şubat 2009 Çarşamba

BU KADAR SEVEN VAR MI ACABA?!!.....

Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hepbirbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşlarıi çinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiğ iarkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...."

"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..."

Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:


"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."

24 Şubat 2009 Salı

LOKMA TATLISI

Hafta sonu canım tatlı istedi, amaaa yapması kolay ve şerbetli olsun istedi :).. Yani tatlı krizim gelmişti tam anlamıyla... Hemen bizim ufaklığı uyuttum ve kolları sıvadım.. Ev halkınında çok sevdiği lokma tatlısını yaptım en kolayından...


Malzemeler:



Hamuru için:
3 yumurta
3 yemek kaşığı yoğurt
7 tepeleme yemek kaşığı un
Yarım paket kabartma tozu
Çok az tuz

Sıvıyağ


Şerbeti için:
2 su bardağı su
2 su bardağı şeker
Limon




Yapılışı:

Önce şerbeti kaynatıp soğumaya bırakın... Sonra hamur için olan tüm malzemeleri derin bir kapta iyice çırpın. Unu yavaş yavaş ekleyin, topaklanmasın... Orta boy bir tencerede sıvıyağ kızdırın, tatlı kaşığı ile hamurdan parçalar alıp yağın içine attın. Hamurların iki tarafıda kızarınca, sıcak sıcak hemen soğuk şerbetin içine attın. Hindistan ceviziyle süsleyip servis yapın.. Herkese afiyet olsun..



Dilerseniz yukarıdaki tabaktan tatlı alabilirsiniz.... :) Afiyet olsun

23 Şubat 2009 Pazartesi

İRMİK TATLISI

Masamızdaki lezzetleri siz blog arkadaşlarıma sunuyorum. Renkli patates salatamı ve irmik tatlımı şekillerinden de anlayacağınız gibi Tupperware Prenses Tacı'nı kullanarak yaptım. En beğendiğim ürünlerden biridir. Tupperware bütün ürünleri çok işlevli, kullanışlı ve sağlıklı. Kullananlar bilirler. Tatlımızın tarifine gelince...

Malzemeler :

1 kg süt
9 yemek kaşığı irmik
10 yemek kaşığı toz şeker
5-6 tane kakaolu petibör bisküvi
1 tatlı kaşığı tarçın
yarım çay bardağı ceviz


Yapılışı :

Tencereye koyduğumuz süt, irmik ve toz şekeri ocakta kaynayıp, göz göz olana kadar sürekli karıştırarak pişirin. Prenses tacının yarısına kadar sütlü irmik'ten dökün. Üzerine 1 tatlı kaşığı tarçın serpin. Bisküvileri ve Cevizleri kırıp yerleştirin. Kalan sütlü irmiğide kalıba dökün. Buzdolabında bekletip, soğuk servis yapın. Üzerine çikolata sosu hazırlayarak ta servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun...


Renkli Patates Salatası Sibel arkadaşımın tarifi. Daha önce yayınlamıştı. Tarifi burada bulabilirsiniz. Tadı kadar görselliğiyle de herkesin dikkatini çekti. Çok beğenildi.

İYİKİ DOĞDUN KEREM'CİM.

Kerem kuzenimin oğlu. Geçen haftasonu doğum günüydü. Çok güzel bir akşam oldu. Buradan tekrar Ailesiyle birlikte sağlık, huzur ve mutluluk dolu nice yıllar diliyorum. Bahtı açık olsun.

Soframıza gelince herşey çok güzel ve lezzetliydi. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Kimse oturmadan aceleyle çektim resimleri. Daha herşey tamamlanmamıştı. Çatal ve bıçakların halinden anlaşılacağı gibi:) Tarifleri fırsat buldukça ekleyeceğim arkadaşlar...

20 Şubat 2009 Cuma

KISIR

En sevdiğim alternatiflerden biridir Kısır. Sevmeyen varmıdır bilmiyorum. Çayın yanında kek, hamur kızartması ve kısır da varsa değmeyin keyfime. Bu sefer Annem alışılmışın dışında yoğurarak yaptı ve çokta güzel oldu. Ellerine sağlık Annecim...


Malzemeler:

3 su bardağı ince bulgur
Sıcak su


Biber salçası
Tuz
Limon suyu
Taze yeşil soğan
1 adet kuru soğan
Kıvırcık
Maydanoz
1 tatlı kaşığı Kırmızı biber
1 tatlı kaşığı Sumak

Yapılışı :
Geniş bir kabın içine ince bulgur ve isteğe göre biber salçası konur. Azar azar sıcak su ilave edilerek, bulgur yumuşayıncaya kadar iyice yoğurulur. Baharatlar eklenir. İnce ince doğradığımız taze ve kuru soğan, kıvırcık, maydanoz da konularak karıştırır. Servise yakın limon ve zeytinyağda eklenerek afiyetle yeniiir... (İsteğe göre kornişon turşu ve nar ekşisi de eklenebilir.)

BOLU-ABANT GÖLÜ

2008 yılının kasım ayında 1 haftalık iznimizde Abant'a gitmiştik. Yaz tatilleri bana yorucu gelir hep. Bir koşuşturma, bir telaş içinde geçiyor yaz tatilleri :) .. Ama bu kış tatiline bayıldım. Hiç bir koşuşturma yok.. Çok güzeldi... Benim ve eşim için iyi bir dinleme, oğlumuz için de oyun tatili olmuştu...

Biraz geç oldu ama birkaç tane fotoğraf yayınlamak istiyorum... Herkese hayırlı cumalar ve iyi tatiller...






Bu fotoğraflar Mudurnu yolu üzerinde çektiklerim






Aşağıdaki fotoğrafı dönüşte yolda çektim. Bolu Tünelini çıktıktan hemen sonra.


19 Şubat 2009 Perşembe

ATEŞ DİKENİ

Ateş dikeni (Lat. Pyracantha), Gülgiller familyasına ait, yaz kış yeşil kalan çalılardandır. Meyveleri halk arasında "Köpek Elması" olarak da bilinir.
3 metreye kadar boylanabilir. İnce uzun ve oval yaprakları vardır. Salkım şeklinde sarımtrak ve beyaz çiçekler açar. Dikenli bir çalıdır. Koyu kırmızı, kırmızı turuncu ve sarı renkli, üzüm salkımı şeklinde meyveleri olur. Ilıman yerleri sever. Bol ışığa, az suya ihtiyaç duyar. Üzerinde geliştiği toprakta çok besin öğesi aramaz. Bahçelere tek başına ya da gruplar halinde dikilebilir. Ayrıca çit oluşturmak için de kullanılır. (kaynak:tr.wikipedia.org/wiki)

KAMELYA

Kamelya Asya kökenli, sert ve hep yeşil yapraklı ağaççık yada çalı türünde bir bitkinin çiçeğidir. Kamelyanın iri beyaz çiçekleri vardır.

Pembe, kırmızı çiçekli olan kamelyalarda vardır. Kamelyanın çiçekleri burgu yapraklarının çanakyaprağı, çanakyapraklarının taçyaprağa dönüşmesiyle katmerlenir. Dayanıklı olmakla birlikte kardan korunması gereken bu bitkiler asit topraktan hoşlanır. Kamelyalar bol su isteyen bitkilerdendir. En fazla 1, 1.5 metreye kadar uzarlar. Kimi yabani türlerden özellikle C.japonica dan bir çok çeşidi ve kültivarı elde edilmiştir. C.chinensis, thea sinensisle eş anlamlıdır ve kurutulan yapraklarından çay elde edilir. Melez kamelya ve asil kamelya an çok bilinen türleridir.


Daimi yeşil yapraklı bitkiler bahçelerin, balkonların hatta saksı bitkilerinin temel taşıdır. Pek çoğumuz fazla uğraşmamak ve uzun dönem yeşili görebilmek için bu tip bitkilere sahip oluyoruz. Oysa çalılardan kamelyalar da daimi yeşil ama bu özelliğinin yanı sıra mükemmel çiçek de açıyorlar.Doğada esas bulunan kamelya Uzakdoğu’da yetişen Camelia Japonica‘dır. Sonradan bu bitkiden laboratuarlarda otuza yakın tür geliştirilmiştir. Yalın kat, katmerli, beyaz, pembe, kırmızı, karışık renkli örnekleri de vardır. Kamelyanın tomurcuklan da çiçekler kadar ilginçtir, kocaman!
Kamelya yarı gölgeli özellikle sabah güneşi almayan, poyraza kapalı ortamlarda iyi gelişebiliyor. Yazın fazla sıcak, kurak olmayan, rutubetli, özellikle ormansı asitli topraklarda yetişiyor.



Bitkinin sulanma şekli de çok önemli. Sabah erken saatlerde ya da akşam güneş battıktan sonra tüm bitki ıslatılarak yağmurlama şeklinde sulanmalıdır (her gün değil!).BAKIM 4 cm. ile 15 cm. arasında değişen büyüklükte açan çiçekler, açmadan önce, eğer üst gövde kuru kalırsa tomurcuklarda böceklenme oluşuyor ya da yapışkan hastalık oluyor. Bu da çiçeklerin yarım açarak dökülmesine sebep oluyor. Ayrıca bu dökülmenin sebebi besin ihtiyacından da olabilir.Kamelyalara her sene ilkbaharda potasyum ve özellikle demir bazlı gübreler verilmesi gerekiyor. Açelyalar için satılan kestane toprakları, özel torflar kamelyalar için de kullanılabilir (kamelyalar, gardenyalar, manolyalar, açelyalar, ortancalar, begonyalar hep aynı tip toprağı severler). Eğer zemin toprağınız kireçli ve ya killiyse biraz uğraşmanız lazım. Toprağa bol yaprak çürüğü, çam iğneleri, kum kükürt, gazete kâğıdı karıştırmanız gerekiyor.Kamelyaları renkleriyle doğru kullanırsanız eğer, ligustrum çiti gibi temiz görünümlü tipik bitki duvarı elde edebilirsiniz. Çit işinin püf noktası doğru zaman budamada! Kamelyalar çiçekleri geçtikten sonra budanır (fazla gerekmiyorsa da budanmaz). Kesilen dalları asla atmayın. Köklendirme tozuna batırıp ufak bir saksıya dikin, yeni fideleriniz olsun.

18 Şubat 2009 Çarşamba

BiR TEBESSÜM HiKAYESi

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı.
Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğle yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki... İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.
Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı...
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar...Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.
MUTLU BİR GÜLÜMSEYİŞİN YERİNİ HİÇ BİR ŞEY TUTAMAZ..

YUMURTALI ISPANAK


Merhaba arkadaşlar. Bu ıspanağı yapalı çok oldu ama yayınlama sırası anca geldi... Ispanağın bu halini daha çok seviyorum ben. Yumurta ve ıspanağın muhteşem buluşması :) İki faydalı şey bir arada....

Malzemeler:

1/2 kilo ıspanak
1-2 adet orta boy soğan
Sıvıvıyağ
Yumurta
Pulbiber

Yapılışı:

Ispanaklar bol su ile yıkanıp doğranır. Orta boy bir tencerede sıvıyağ ve yemeklik doğranmış soğanlar bir güzel kavrulur. Soğanlar ölmeye başlayınca doğranmış ıspanaklarda onlara eşlik etmeye başlar. Tuz ilavesi ile kavurma işlemi devam eder ıspanaklar suyunu salıp çekene kadar. Son olarak bu muhteşem lezzete yumurta kırılır ve tencerenin kapağı kapatılarak yumurtanın beyazlarının pişmesi beklenir... (Sarısı rafadan gibi olacak, sevenler için tabi). Pulbiber ile süslenir.. Afiyet ve sağlık olsun.....

13 Şubat 2009 Cuma

İKİ HİKAYE BİRDEN

Önemli Olan Vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşamşansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevî bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir anduraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve
'Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı' dedi.
Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...
Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :'
Hemen mi öleceğim ?'
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.
Ölmeyi bile göze almıştı.
Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın...
Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:
'Çikolatalı pasta kaç para ?'
'50 Cent.'
Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
'Peki, Dondurma Ne Kadar ?'
'35 Cent.' dedi garson kız, sabırsızlıkla.
Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki...Çocuk parasını bir daha saydı ve
'Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?' dedi.
Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garsonkız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti.Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent'lik bahşiş duruyordu..

MİLFÖY ÇUBUKLARI

Milföy... Eminim herkesin zor anlarının kurtarıcısı, tatlısıyla tuzlusuyla.. Bunlar da tuzlu kurtarıcılar.. (Milföylere halk kahramanı muamelesi yaptım galiba:)).. Bu çubukları ilk kez oğlumun doğum gününde denedim. Ya acemiliğime geldi, ya da tarifin öyle olması gerekiyordu, ya da son dakikada yapmış olmamdan kaynaklandı bilemiyorum ama bana biraz sert olmuş gibi geldi.. Arkadaşlar aranızda yapan olursa veya yapmış olanınız varsa durumu bildirirseniz sevinirim...

Malzemeler:

8 adet milföy
3-4 diş sarımsak
Pul biber
Kekik

Yapılışı:

Sarımsaklar ezilir, pul biber ve kekikle karıştırılır. 2 adet milföy üst üste konur. Merdaneyle biraz inceltilir. Milföylerin üzerine sarımsaklı karışımdan sürülür. 2 cm kalınlığında şerit şeklinde kesilir ve iki ucundan tutularak burgu yapılır. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizilir ve altı üstü kızarana kadar pişirilir..
Not: Çubukların üzerine yumurta sürülmediği için üstü biraz az kızardı. Bende altları kızarınca çubukları ters çevirip biraz daha pişirdim. Üzerine belki çok az yumurta sarısı sürülebilir... Afiyet olsun..

12 Şubat 2009 Perşembe

SEN YOKTUN...

Günler güz yaprakları gibi birer birer dökülürken ayaklarımın dibine, ben her gece karanlığa dikip gözlerimi senin aydınlığını bekledim.Sen yoktun...
Binlerce adim attım bu kentin sokaklarında. Her köşeyi, her parkı, her ağacı ezberledim. Sevdaya bulanmış her kaldırım taşında senin adini aradım. Sen yoktun...
Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı. Her bir hücremin acısını ta yüreğimde hissederken beni enkazın altından çekip alacak elini aradım. Sen yoktun...
Özlem şarkılarını ezberledim. Kimini bağıra bağıra, kimini fısıltıyla söyledim. karanlığa haykırdım hasretimi. Sesimi duyacaksın diye bekledim.Sen yoktun...
Senden gelecek bir tek haberi bekledim. Saatler asırlar gibi geldi, geçmedi.Çalan her telefonu yüreğimin deli bir çağlayana donen atışlarıyla açtım.Senden başka duyduğum her seste hep ayni hayal kırıklığını yaşadım.Onlar beni duymak istiyordu, bense seni.Sen yoktun...
Seni aramaktan yorgun düşmüş bedenimi karanlığın kucağına uzattım her gece.Bir an önce sabah olsun diye uykunun beni çekip almasını istedim. Olmadı.Kaç gece sabahı ettim gözlerimi kapamadan, Kaç gece merdivendeki ayak seslerini dinledim gelen sensindir diye.Sen yoktun...
Her yağmurla birlikte hüzün de yağdı bu kentin üzerine. Bulutlar yalnızlığın işaretiydi benim için. Beni ıslatan yağmur Olmadı. Ben senin özleminle sırılsıklamdım her mevsim. Hayat merhaba dedi bahara çiçek çiçek. Uzun kıştan sonra gelmez dediğim göçmen kuşların donuşunu gördüm.Sen yoktun...
Her istasyon her otogar adresim oldu. Bir trenden inersin sandım.Otobüslerdeki her yolcuya sensin diye baktım. Ya da yolculuklara vurdum kendimi. Kimsenin uğramadığı köylere, adi duyulmamış kasabalara gittim. Senden bir iz aradım.Sen yoktun...
Denizin sonsuz maviliğine umut bağladım. Kıyılarda tükettim bekleyişlerimi.Hep sensiz gemiler geçti limanlardan. Ben gemicilerin hasret türkülerine eslik ettim.Sen yoktun...
Gözümden bir tek damla yas akmadı. Onlar sana aitti, sana kalmalıydı.Kimselere söyleyemedim acılarımı. Bekleyişimin öyküsünü kimselere anlatamadım.Nice fırtınalar koptu yüreğimde. Dalgalar dövdü hayallerimi. Sığınacak bir liman, yaslanacak bir omuz aradım. İçimi dökecek bir insan aradım.Sen yoktun...
Her gece ay paramparça oldu. Her gece yıldızlar birer birer duştu sokaklara.Yıldızları saçına takip gelmeni bekledim. Ayı avucunda bana getirmeni bekledim. Ve bir güneş gibi doğup aydınlatmanı bekledim bu kapkara dünyamı.Ama...Sen yoktun...

ÇAN ÇİÇEĞİ


Rhodochiton atrosanguineum. Hızlı büyüyen, olağanüstü güzellikte, Haziran ayında çiçeklenmeye başlayarak don mevsimine kadar çiçek vermeyi sürdüren bir bitkidir.
Şemsiye biçimli fuşya-pembe çanağı, renkleri siyahi/mordan koyu kırmızıya kadar değişen, 5cm çiçeklere sahiptir. Güneş alan pergolalar, verandalar ve duvarlar için uygundur.







• Yıllık Tırmanıcı Bitki
• Tohum ekimi kış sonundan ilkbahar başına dek yapılır.
• Bol güneşli alanları tercih eder.
• Yaz ortasından ilk dona kadar çiçek açar.
• Yükseklik 3mTohum ekim talimatları:Kış sonundan ilkbahar başına dek, kaliteli torfun içine üzerini örterek ekin. Torfun nemli fakat ıslak olmadığından emin olun ve genelde 12-40 gün alan çimlenme sonrasına kadar polietilen bir torba içerisinde 15-18˚C sıcaklık aralığında tutun.Yetiştirme talimatları:8cm’lik saksılara sığacak kadar büyüdüğünde yerini değiştirin ve daha soğuk koşullarda büyütün. Son olarak 13cm saksılara yerleştirin. Donma riskini önlemek amacıyla açık havaya ekmeden önce 10-15 gün boyunca yavaş yavaş dış koşullara göre iklimlendirin, birbirinden 23cm uzaklıkta olacak şekilde derin, nemli, hafif zengin bir toprağa ekin. Farklı bir biçimde, 20cm’lik saksılara yerleştirin ve saksıları sonbaharda çiçeklenecekleri soğuk seraya taşıyın.

TAVUKLU SALATA


Akşam yemeklerimiz salatasız olmaz. Bazı zamanlar işten geldikten sonra yapmaya üşensemde bir bakmışım yine de masada yenmeye hazır bir salata var:) Yeni tatlar denemeyi sevdiğim için markette tanıtımını yaptıkları hazır tavuklardan aldım ve salatama koydum. Bizim hoşumuza gitti. Yemeğin yanında güzel bir lezzet oldu. Afiyet olsun...

Malzemeler :

Roka
Kıvırcık
2-3 adet çeri domates
1 adet kırmızı biber
Mısır
1 adet Konserve tavuk (yarısını kulandım)

Üzeri için :

Sıvıyağ, nar ekşisi

11 Şubat 2009 Çarşamba

SAKIZLI MUHALLEBİ

Aşure yaptığım zaman komşularıma da dağıtmıştım. Karşı komşum tabağımın içine damla sakızı koyarak geri vermişti. Ama marmelat gibi. Daha önce damla sakızını bu şekilde görmemiştim. Sakız Adası'ndan getirtmişler. Tadı da çok güzeldi. Sonunda bu akşama kısmet oldu Sakızlı Muhallebimi yapmak. Yaparken mutfağımı mis gibi damla sakızı kokusu sarmıştı. Benim çok hoşuma gitti. İnşallah sizde beğenirsiniz...




Malzemeler:

1 kg süt
1 paket pirinç unu. (Ben Dr.Otker 1 adet tek kullanımlık poşetinden kullandım)
1 yemek kaşığı un
4-5 yemek kaşığı şeker
1 yemek kaşığı margarin (isteğe göre ben kullanmadım)
1 yemek kaşığı damla sakızı

Yapılışı :

Bütün malzemeleri tencere koyup, karıştırarak pişirin. Kaynamaya başlayınca 3-4 dk kadar daha karıştırıp, ocağın altını söndürün. Biraz muhallebimiz soğuduktan sonra mikserle ilk önce düşük hızda, daha sonra en yüksek devirde karıştırın. Kaselere koyarak, üzerini istediğiniz malzemelerle süsleyin ve soğuk olarak servis edin. Ben hindistancevizi ve rendelenmiş bitter çikolatayla süsledim.Afiyet olsun...

10 Şubat 2009 Salı

MUTLULUK

Kıyafetinden hayli varlıklı bir aileden geldiği belli küçük kız, avucundaki para destesini sımsıkı tutarak rafları inceliyordu.
Burası kentin en büyük oyuncak mağazası idi. Aranan her şeyin bulunduğu bitmez tükenmez raf koridorlarının bulunduğu mağazalardan işte... Nihayet durdu. Muhteşem bir bebekti bu... Dünya güzeli yüzlü ve ipek kadife elbiseli muhteşem bir bebek. Babasına döndü, işaret etti.
" Avucumdaki para yeter mi? ."
Babasını başı ile evetledi. Bebeği kucakladı ve koridor boyu kasaya doğru yürüdü ve tam bu sırada tıpkı kendisi gibi, babası ile alışverişe çıkmış bir küçük çocuk gördü.
Kısa pantolonluydu. Gömleği iyice eskimişti. Çocuğun elinde birkaç lira vardı. Raftaki oyunlardan birinin önünde heyecanla durdu.
" İşte istediğim bu baba " diye çığlık attı, avcunu gösterdi
"Yeter mi? .. "Babasının gözleri önüne doğru eğilirken, başı
"Yetmez " işareti verdi.
Çocuk avucundaki paraya baktı.Oyunu rafa yerine koydu. Babasının elini tuttu ve koridorun ucuna doğru yürüdü... Boyama kitaplarının olduğu rafa... Küçük kız kucağındaki bebeğe bir daha baktı. Sonra çocuğun seçtiği oyuna döndü .. Bebeği götürüp yerine koydu. Oyunu eline aldı.
"Yeterli param var mı baba " dedi ..Babası gene evetledi. Kasaya gittiler, parayı ödediler Küçük kız, kasadaki adama bir şeyler fısıldadı.
Küçük kız ve babası geriye çekilip beklemeye başladılar. Az sonra oğlan ve babası, ellerinde bir boyama kitabı ile kasaya geldiler. Kasiyer;
" Kutlarım sizi " diye bağırdı...
" Bugünün bininci müşterisi olarak bir armağan kazandınız.."
Ve oyun kutusunu küçüğe uzattı.
"Harika " diye çığlık attı çocuk.
"Baba, bu benim en çok istediğim şeydi biliyorsun... "
Baba oğul, sevinç içinde dükkânı terkederken, içeride kalan baba:
" Ne kadar cömertsin kızım " dedi...
" Bu iyi davranışının sebebi nedir? ... "
" Baba... Annemle birlikte bana bu parayı verdikten sonra 'Seni en çok mutlu edecek şeyi al' demediniz mi ?... "
" Tabii öyle dedik , canım!... "
" Ben de aynen öyle yaptım baba .. Şu anda ne kadar mutlu olduğumu biliyor musun ?...

Mutluluk aslında tahmin ettiğimizden daha kolay….

KIYMALI CEVİZLİ BÖREK

Vazgeçilmezlerimizden biridir börek. Her çeşidi ayrı güzeldir.

Yufka börek yaparken bence en önemli şey yufkanın taze olması. İşte bunu yakaladığınız an böreğin enfes olmuş demektir. Kendini beğenmişlik olmasın ama bu seferki böreğim gerçekten güzel oldu:) Afiyet olsun...
Malzemeler:

5 adet yufka

500 gr kıyma
2 yemek kaşığı sıvıyağ
1 adet soğan
1 adet kırmızı biber
1-2 yemek kaşığı domates rendesi
Maydanoz
Ceviz
(isteğe göre kırmızı biber ve karabiber ekleyebilirsiniz)
1 çay bardağı Sıvıyağ
1 çay bardağı süt
üzeri için 1 yumurta sarısı, susam

Yapılışı :

Sıvıyağ ve kıymayı tencereye koyun. Suyunu çekene kadar iyice karıştırarak kavurun. Doğradığınız soğanları ve kırmızı biberleri de ekleyip, kavurmaya devam edin. Domates rendesini de ekleyip suyunu çekene kadar kavurun. En son baharatları, maydanozu ve cevizi ekleyin. Böreğimizin iç malzemesi hazır...

Yufkayı tezgâha serin. Yarısına sıvıyağ ve süt karışımından sürün. Yufkayı ikiye katlayın ve üzerine karışımdan tekrar sürün. Yufkayı sekiz parçaya kesip, geniş kısmına iç malzemesinden koyun ve fazla sıkı olmayacak şekilde sigara göreği gibi sarın. Bütün yufkaları aynı şekilde tepsiye dizin. Üzerine yumurta sarısı sürün, susam veya çöreotu serpin. 200 derecede ısıtılmış fırında pişirin. Şimdiden afiyet olsun...

9 Şubat 2009 Pazartesi

DUA'NIN GÜCÜ

Loise Redden isimli, cok fakir giyimli bir kadin, yüzünde bir hüzünle, manava girer. Dükkan sahibine mahcup bir şekilde yaklaşir. Kocasının çok hasta olduğunu, çalişamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte ac kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçlari olduğunu söyler. John Longhouse isimli manav ona ters bir şekilde bakarak derhal dükkanını terketmesini ister. Kadin ailesinin ihtiyaçlarini düşünerek: -"Lütfen efendim" der, "paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim." John kendisine bir kredi açamiyacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını söyler. O sirada dükkanın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. Iceri girerek John'a yaklasır ve "Ben o kadının almak istediklerine kefilim" der. "Ailesinin ihtiyaci olan şeyleri ona ver." Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve "Bir aliş veriş listen var mıydı" diye sorar. Louise "Evet efendim" der. "Tamam" der manav. "Simdi onu terazinin şu kefesine koy, onun agirliginca diger kefeye istediklerinden koyacagim!" Louise bir an duraksar, sonra başını önüne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmiş bir kağıt parçasını çıkartır ve manavin kendisine gosterdigi kefeye özenle birakirken basi hala one egiktir. Manavin ve diger musterinin gozleri terazinin kefesine dikilirken hayretle buyumustur. Manav musteriye donerek, kisik bir sesle, "Inanamiyorum." der.. inanilacak gibi degildir. Musteri, manava gulerken manav coktan diger kefeye eline geceni doldurmaya baslamistir ama nafile, diger kefeyi yerinden bile kipirdatamamistir. Terazinin kefesi artik uzerindekileri almayacak kadar doldurdugunda caresiz hepsini bir torbaya doldurarak kadina verir. Saskinlikla uzerinde bir seyler ciziktirilmis kagidi eline alir ve okur. Bir de bakar ki orda bir alis veris listesi yoktur. Sadece bir dua yazilidir. "Allahım neye ihtiyacim oldugunu sen bilirsin, kendimi senin ellerine teslim ediyorum." Manav tas gibi bir sessizlige burunmustur. Loise kendisine tesekkur ederek dukkandan ayrilir. Musteri, John'un eline bir elli dolarlik tutustururken, "Her kurusuna degdi" der. Daha sonra John Longhouse terazisinin kefelerinin kirilmis oldugunu gorur. Bu nedenle duanin ne kadar agir cektigini sadece Allah bilir. DUA, BIZIM ICIN HICBIR BEDELI, MASRAFI VE KARSILIGI OLMAYAN, GUZEL BIR HEDIYEDIR...
Günaydın herkese. İyi haftalar geçirmenizi diliyorum. Blog arkadaşımız Ümmühan http://atesbocegim.blogspot.com/ bizi mimlemiş. Sibel'le birlikte İşyerinde olduğumuz için en yakınımızdaki kitap vergilerle alakalı oluyor :) Pek iç açıcı değil biliyorum :)
Sorulari cevapliyorum:
1.)Yakınınızda bulunan ilk kitabı alın.
2.) 161. sayfayı açın.
3.) 5. cümleyi okuyun.
4. )Blog sayfasına yazın.
5. )En güzel cümle ve en güzel kitabı seçmeyin.Sadece yakınınızda olan ilk kitabı alın.
6.) 5 blog arkadaşınıza yollayın.
KİTABIN ADI : VERGİ DÜNYASI 161.SAYFA 5.CÜMLE : 2005-06 YILLARINDA KREDİ DÖNGÜSÜ DOYMA NOKTASINA GELMİŞTİR.
Bizde 5 blog arkadaşımızı mimliyoruz.

6 Şubat 2009 Cuma

GERÇEK GÜZELLİK

- "Bebeğimi görebilir miyim" dedi yeni anne.

Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını dondu ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu...
Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.

Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı.
Hıçkırıyordu... Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; ağlayarak

- "Büyük bir çocuk bana ucube dedi..."

Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi, her zaman ona

- "Genç insanların arasına karşımalısın"diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.

Delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;

- "Hiçbir şey yapılamaz mı?" diye sordu.

Doktor;

- "Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir" dedi.

Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti bir gün babası

- "Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır" dedi.

Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu. Yıllar geçti, bir gün babasına gidip sordu:

- "Bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım..."

- "Bir şey yapabileceğini sanmıyorum" dedi babası.

- "Fakat anlaşma kesin, şu anda öğrenemezsin, henüz değil..."

Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi... Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu.

- "Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu" diye fısıldadı babası.

- "..ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?"

Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir!

REVANİ

Doğum günü geçeli çok oldu ama tarifleri yayınlamak uzun zaman alacak herhalde tembelliğimden.... Revani benim en çok sevdiğim tatlılardan bi tanesidir... Hem yapımı kolay hem tadı garanti.... Doğum gününe gelen arkadaşlarımdan revaniyi yemeyenler olmuş.. Onlar için bu hafta sonu tekrar yapıcam Allah izin verirse. Buradan da haberini vermiş olayım :)

Malzemeler:

Hamuru için:
1,5 su bardağı irmik
3 yumurta
1 su bardağı yoğurt
1/2 su bardağı sıvıyağ
1 paket kabartma tozu
1 çay kaşığı karbonat
Un

Şerbeti için:
2,5 su bardağı şeker
3 su bardağı su
Limon

Yapılışı:
Yumurta, yoğurt ve sıvıyağı mikserle iyice çırpın. İrmiği ilave edip 1-2 dakika daha çırpın. Sonra unu ilave edin. Ben yaparken unu ölçmedim göz kararı koyduğum için sanırım 1 yada 1,5 su bardağı olabilir. Hamur katı olmayacak. Kek hamuru gibi akışkan olacak detayını hafta sonu yaptığımda yazarım tekrar. En sonunda kabartma tozu ve karbonatı da ilave ederek kaşıkla iyice karıştırın. Orta boy yağlanmış tepsiye hamuru boşaltın (Ben borcamların küçük yuvarlak olanlarını kullandım).. Önceden ısıtılmış fırında 180 derecede içi hamur kalmayacak şekilde (20 dk. fırın kapağını açmayın) pişirin.... Pişen revaninizi soğumaya bırakın. Tatlınız soğurken şerbetini hazırlayabilirsiniz. Şerbetiniz kaynayıp kıvama gelince 2-3 damla liman damlatın.. Şerbeti ocaktan alın 1-2 dakika dinlendirin bu arada soğuyan tatlınızı kesin ve sıcak şerbeti üzerine dökün. Kesilmiş tatlınız daha kolay şerbet çekecektir. Servis yaparken istediğiniz gibi süsleyin...Afiyet olsun...

HAYIRLI CUMALAR...

Bir bireyi bazı farklılıklar ve tuhaflıklar meydana getirir. Bunları bastırmak ve birey kişiliğini kaybedene dek bilindik kurallara uymak insandoğasına aykırıdır... Hayat bu harika hayat, bir başkasının kurallarına uyarak yaşanmaz. Aynı istek ve tutkulara sahip olduğumuz doğrudur, ama bunlar farklı şeyler için, farklı zamanlarda baş gösterir. Sonuna kadar kendi hayallerinizin peşinden koşun, yoksa dışarıdan gelen müziği duyar ama asla kendi müziğinizi çalamazsınız... sylvıa NASAR(Akıl OYUNLARI)

5 Şubat 2009 Perşembe

BROWNİ-ISLAK KEK

Canım, biricik dostum ŞENAY'ın tarifi. Görünüşü süper, söylediğine göre çokta lezzetli bir kekmiş. Şenaycım senin elinin değdiği herşey güzel oluyor zaten. Tarifin için çoook teşekkür ederim. Devamını bekliyorum ona göre :) Herzaman da yanımda olduğunu ve bunu hissettirmen çok hoşuma gidiyor. Sarı şekerim benim:) NOT: Resimde gördüğünüz kek için aşağıdaki malzemelerin 2 katı kullanılmıştır.


Malzemeler :

1 su bardağı tozşeker
yarım paket eritilmiş margarin (veya katı yağı yarım ölçü koyup 1 küçük çay bardağı sıvıyağ koyabilirsiniz)
2 yemek kaşığı kakao
2 yumurta
1/2 su bardağı iri kıyılmış fındık
biraz tuz
yarım çay kaşığı kabartma tozu
yarım su bardağı un
1 çay kaşığı vanilya


Yapılışı :
Geniş bir kabın içine un, kakao, kabartma tozunu, vanilyayı ve tuzu birlikte eleyin. Fındığı ilave edip karıştırın. Başka ufak bir kapta şekeri, yumurtaları ve erimiş yağı birlikte çırpma teli veya çatalla karıştırın. Unlu karışımın içine aktarıp, biraz daha karıştırmaya devam edin. Fırınınızı 200C dereceye getirip ısınmaya bırakın. Kek karışımımızı yağlanmış ufak tepsiye döküp 15 dakika kadar pişirin. Soğuduktan sonra tepsiden alıp servis yapın. Afiyet olsun şekerciim...
Not: Bu arada, bu ölçüler küçük kek kalıbı için yani ufak bir kek oluyor. Ölçüleri 2 katı yapınca normal kek boyutunda oluyor ayrıca fırına attıktan sonra kekin kapağını hiç açmamak ve keki oynatmamak gerekli 15-20 dk pişiyor.
İsterseniz dilimledikten sonra servis tabağına koyup üzerine hazır danone yada pudingle de servis edebilirsiniz...

4 Şubat 2009 Çarşamba

RENKLİ PATATES SALATASI




Merhaba arkadaşlar, uzun bi ara vermiştik tarif yazmaya işler yüzünden... Sonunda bi fırsat bulup başlıyoruz bakalım.. Bu salata canım oğlumun doğum günü masasından... Sunumu çok güzel oluyor, tabi tadı da ...

Bu arada doğum günü mesajlarına cevap veremediklerim var. Burdan yorum gönderen bütün arkadaşlara teşekkür ederim oğlum ve kendi adıma.... İyi dilekleriniz için Allah razı olsun... Ve de doğum gününe gelen bütün sevdiklerimize, getirdikleri hediyelere... Minik adamım çok mutluydu o gün....

Arzu arkadaşım bu salatayı beğendiğini yazmış yorumunda, bende doğum günü masasından bu tarifle başlamak istedim.... Herkese afiyet olsun......

Malzemeler:
Patates
Havuç
Maydanoz
Taze soğan
Dereotu
Pancar Turşusu (ben hazır olanlardan kullandım)
Limon
Tereyağı
Tuz
Not: Bütün malzemelerin miktarı isteğinize bağlı....


Yapılışı:

Patateslerin kabukları soyulup 5-6 parçaya bölünerek haşlanır.. (Dilerseniz bütün haşlayıp rendeleyebilirsiniz). Haşlanan patatesler iyice ezilir.. İçine limon, tuz ve tereyağı eklenerek iyice karıştırılır (Tereyağı eriyene kadar)... Ezilmiş patatesler üç eşit parçaya bölünür... Havuçlar rendelenir, yeşillikler doğranır ve pancar turşularından bir kaç tanesi ezilir. Patateslerin bi kısmına rendelenmiş havuçlar karıştırılır, bi kısmına yeşillikler karıştırılır son kısmına da pancarlar karıştırılır..İstediğiniz bir kalıbı streç flimle kaplayın patatesleri istediğiniz sırayla bastırarak döşeyin.. Servis anına kadar buzdolabında bekletin... Kalıbı ters çevirerek patatesleri servis tabağına alın....Afiyet olsun......


Not: Tarifin orjinalinde mayonez vardı, ben mayonezi sevmediğim için tereyağı kullandım. Siz hangisini arzu ederseniz onu kullanabilirsiniz....

2 Şubat 2009 Pazartesi

FARK ETMELİ

Farkında" olmalı insan... Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı.Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli. Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli. Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli. Henüz bebekken "Dünya benim!"dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların "her şeyi bırakıp gidiyorum işte!" dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli. Baskın yeteneğini fark etmeli sonra. Azraillin her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan ve ölmeden evvel ölebilmeli.Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en güzeli) oldu ğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli. Evinde kedi & köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli. Eşine "seni çok seviyorum!" demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli. Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli. Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını 60-70 yıl sonra sigara yüzünden Azrail'e soba borusu gibi teslim etmenin emanete hıyanet sayılacağını fark etmeli.63 yıllık ömründe hiç karnı doymayan bir peygamber'in ümmeti olarak aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli.Fark etmeliyiz çok geç olmadan..... Selam ve dua ile Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti yarın meçhuldür,O halde ömür dediğin bir gündür,o da bugündür...